Arama Sonuçları

Programlar

Havadan Türkiye

Son Güncelleme: 02 Mayıs 2018 16:43

Arı Orkideleri

Bir aşk hikayesi…

Bir bitki ile bir hayvanın, orkide ile arının aşkı…

"Arı Orkideleri” belgeseli, Ege ve Batı Akdeniz bölgesinde yayılış gösteren 5 endemik arı orkidesinin yaşam döngüsünü anlatıyor. Nesli tükenme tehlikesi altındaki orkidelerin üreme biyolojileri ve soylarının devamını sağlamak için geliştirdikleri mucizevi yöntemler izleyiciye aktarılıyor. Bu çerçevede, çiçeklerini dişi arıya benzeten orkidelerin, arıları nasıl baştan çıkardıkları gözler önüne seriliyor. Ülkemizdeki endemik bir orkide türü ile bir arı arasında gerçekleşen “yalancı çiftleşme” ilk kez görüntülendi. Belgeselde, orkidelerle birlikte ülkemizin zengin biyolojik çeşitliliğini oluşturan kardelen, çiğdem, lale, ters lale, sümbül, nergis, süsen gibi soğanlı ve yumrulu bitkilere de yer verildi. Salep elde etmek için doğadan söküm, bilinçsiz hayvan otlatma, arazilerin tarımsal amaçlı kullanımı, artan turistik yapılaşma gibi pekçok nedenle orkideler ve orkidelerin yaşam alanları yok oluyor. Bu yüzden belgesel çekimlerinin önemli bir bölümü orkideler için “son sığınaklar” olan köy mezarlıklarında gerçekleştirildi.
Çekimleri İzmir, Muğla, Antalya ve Konya illerindeki 30’a yakın yörede yapıldı ve 2 yılda tamamlandı. Ege Üniversitesi Botanik Bahçesinde oluşturulan özel bir stüdyoda orkideler ve diğer çiçekler Time Lapse tekniği ile görüntülendi. Çekimlerde; havadan, yakın plan, yüksek hız, timelapse ve uzun süreli timelapse gibi pek çok teknikten yararlanıldı ve 9 farklı kamera kullanıldı. Belgeselde kullanılan seslerin ve efektlerin tamamı çekim mekanlarında kaydedildi.

Arı Orkideleri belgeselinin kurgusu 4 ayda tamamlandı, 56 dakikalık özel bir bölüm ve  26’şar dakikadan oluşan 3 bölüm şeklinde, 2 farklı versiyonla izleyicilerin beğenisine sunuldu.

Son Güncelleme: 15 Ocak 2018 14:31

Hangimiz Sevmedik

Hangimiz Sevmedik”in senaryosu  Alphan Dikmen ve Başak Angigün’e ait.


36 yıl önce… Adile ve Münir aynı mahallede doğmuş, beraber büyümüş iki gençti. Çocukluklarından beri birbirlerine aşıktılar... Fakat iki ortak olan babaları, incir çekirdeğini doldurmayacak bir nedenden tartışıp, yollarını ayırınca, Adile ve Münir’in gönül yollarını da birbirlerine sonsuza dek kapatmışlardı. Ailelerini bir araya getirmek, onları ikna etmek için her şeyi deneyen iki genç, başarılı olamayınca, kaçıp, evlenmeye karar verdiler. Sabaha karşı mahalle meydanındaki çınarın altında buluşmak için sözleşen Adile ve Münir, Muğla’ya, Münir’in asker arkadaşının yanına kaçacaklardı. Kaçmak için herşeyi planlayan iki gencin hesaba katmadıkları önemli bir detay vardı. Kaçmaya karar verdikleri gece, tarihler 12 Eylül 1980’i gösteriyordu ve asker yönetime el koymuştu.

 Anlaştıkları gibi, aileler uyuduktan sonra mahalle meydanındaki çınarın altına giden ve Adile’yi beklemeye başlayan Münir, büyük bir sürprizle karşılaşır. Yönetime el koyan askerler, elinde valizle gecenin o saatinde tek başına meydanda gördükleri Münir’i sorgusuz sualsiz gözaltına alırlar. Her şeyden habersiz, çınarın altına gelen Adile, sabaha kadar beklemesine karşın Münir’in gelmediğini görünce, sevdiği gencin onunla kaçmaya cesaret edemediğini, kendisinden, aşklarından vazgeçtiğini düşünerek büyük bir yıkım yaşar. Münir 2 ay suçsuz yere gözaltında tutulduktan sonra, serbest kalır. Fakat, mahalleye geri döndüğünde, iki genç aşğın tekrar bir araya gelme ihtimali kalmamıştır. Münir’e çok öfkelenen Adile, uzun zamandır kendisini isteyen adamla evlenir. Adile’nin kendisinden vazgeçtiğine emin olan Münir de kısa süre sonra başka biriyle evlenir. Kaderleri bir gece de değişen ikili için, artık 35 yıl boyunca değişmeyecek tek şey vardır. Birbirlerine olan öfke ve nefretleri… Bu öfkeyle yıllarca hiç konuşmayan, bir araya gelmeyen Münir ve Adile’nin inadını kırmak için tüm sevdikleri ellerinden geleni yaparlar. Ama  ne -birbirlerine yıllardır tıpkı onlar gibi aşık olan- Münir’in kardeşi Şener ve Adile’nin kardeşi Ayşen, ne çocukluk arkadaşları, dostları, komşuları, ne de çocukluklarından beri birbirlerine aşık olan Adile’nin oğlu Tarık ve Münir’in kızı Itır onları bu inattan vazgeçirebilirler.

 Münir ve Adile inat ve öfkeyle kaderden ve aşktan kaçabileceklerini düşünerek hayatlarının en büyük yanlışına düşerler. Tarık ve Itır’ın mahalleye döndükleri gün, mahallede şenlik havası yaratırken, büyük bir sırrı da beraberinde getirir. Okullarını bitiren, Itır ve Tarık, ailelerinin düşmanlığına karşın, birbirlerine deli gibi aşıktırlar ve anne-babalarının evlenmelerine müsaade etmeyeceklerini bildiklerinden, mahalleye dönmeden önce gizlice nikahlanırlar. Bu nikahın şahitleri ise; mahallenin bir türlü kavuşamayan aşıkları Şener ve Ayşen’dir…
 Herşeyden habersiz çocuklarını gelişinin mutluluğunu yaşayan Adile ve Münir geleceğe dair planlarını yapmışlardır. Adile Diş Hekimi çıkan oğluna mahallede bir muayenehane, Münir ise Avukat kızına bir büro açacaktır. Bu defa kader değil, Münir’in uslanmaz kardeşi, mahallenin tescilli batağı ve sahtekarı Şener oynar oyunu. Ve Münir’le Adile dünür olduklarından bile habersizken, kendilerini aynı evin %50 hissedarı olarak bulurlar.
Büyük nefretlerinin altında, ölümsüz bir aşkı da besleyen Münir ve Adile, artık hem dünür, hem de ortaktırlar.

Son Güncelleme: 10 Ocak 2018 13:46

Kızıl Elma

Ünlü yapımcı Osman Sınav'ın imzasını taşıyan dizi film " Kızılelma" TRT AVAZ''da... ÜLKEN İÇİN YAŞA AŞKIN İÇİN ÖL! Urfa Ceylanpınar’da, sınırın sıfır noktasında, iki Türk askeri nöbette. Ovanın sessizliği, 200 kişilik ağır silahlı bir grubun ani saldırısıyla bozulur. İki asker, şimdi ölümle hayat, görev bilinci ile korku arasında saniyelik bir seçim yapmak zorunda. Cezalı, sorunlu ve sıradışı bir asker, Murad Altay’ın delice cesaretiyle saldırı önlenir, silahlı grup durdurulur. Şimdi Murad Altay, tüm Türkiye’de günün konusu ve haber bültenlerinin yeni gözdesidir. Murad, Ceylanpınar Devlet Hastanesi girişinde toplanan meraklı kalabalığa ve kameralara doğru yumruğunu havaya kaldırır ve haykırır: “Ülken için yaşa, aşkın için öl..!”. Murad’ın söylediği bu cümle, Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT)’in İstanbul birimi başkanı Meryem Kadıoğlu’nun beyninde yankılanır. Bu genç adam kimdir, bu cümle nereden kulağına gitmiştir, tüm bu çılgınca savaşı nasıl kazanmıştır? Hızla araştırılır ve Meryem Hanım, 24 saat sonra Murad’ın karşısındadır; tereddütsüz, Murad’a hayatının teklifini yapar: MİT’e katılmak ve hayatını Türkiye’ye adamak. Murad, teklifi kabul eder. Şimdi Murad Altay, aklını, gücünü ve tüm varlığını, gözlerden uzak bu savaşa verecektir. O artık bir MİT ajanı olarak, Türkiye Cumhuriyeti ve Türk Milletini hizmet etmeye, çıkarlarını savunmaya ve her türlü saldırıya karşı korumaya and içmiştir. Tam da Murad’ın yemin ederek Teşkilata adım attığı sıralarda, Uluslararası karanlık bir odak, hedefinde Türkiye olan tüyler ürpertici bir komploya start verir. Şimdi hem Murad, hem de Türkiye, daha önce görülmemiş bir saldırının karşısındadır. Artık kaybedilecek çok şey vardır ama kazanmak, sadece bir avuç vatanseverin ölüme karşı yürümesiyle mümkündür. Türkiye, ya korkunç bir kaosun içine yuvarlanacak, ya da bu kavgadan bir kez daha başarıyla çıkarak kendi millî amacına, kendi KIZILELMA’sına ulaşacaktır. Kızılelma, bu bir avuç “kahraman”ın özverili hayatıdır. Onlar, Türkiye'nin, büyümek ve bölgesinden yeniden adalet ve refahın merkezi olmak yolundaki bu ülke için yaşayacak, mücadele edecek ve “maceradan maceraya” koşacaklardır. Osmanlı’nın, Selçuklu’nun, Fatih Sultan Mehmet’in, Kanuni Süleyman’ın “Kızılelma” rüyası, günümüz Türkiye’sinin heyecanıyla harmanlanacak, kahramanlarımız, gelenekten aldıkları güçle geleceğe yürüyeceklerdir.

Son Güncelleme: 30 Mart 2017 15:29

Haberler

Foto Galeriler