09 Kasım 2021 14:20
Cumhurbaşkanlığı Millet Kütüphanesi'ndeki sempozyumun açılış konuşmasını yapan Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, Türk Cumhuriyetleriyle aynı inancın, dilin, müşterek tarihin, coğrafyanın ve kültürün mensupları olunduğunu belirtti.
Bir toplumu millet yapan, ayakta tutan ve geleceğe taşıyan unsurların, o toplumun müşterek değerleri olduğunu vurgulayan Erbaş, bunların başında "inanç, dil, kültür ve tarih" gibi değerlerin geldiğini anlattı. Erbaş, "Tarihi gerçekler bize açıkça gösteriyor ki inancını kaybedenler varlığını da kaybediyor. Dilini kaybedenler mefkuresini de kaybediyor. Kültüründen uzaklaşanlar kimliğinden de uzaklaşıyor kimliğine de yabancılaşıyor, tarihini unutanlar coğrafyasından da uzaklaşıyor, uzaklaştırılıyor." diye konuştu.
Hürriyetine gölge düşen bir milletin hangi acılara göğüs gerdiğinin ve hangi ızdıraplara katlandığının en çarpıcı örneklerine yakın tarihin şahit olduğunu anlatan Erbaş, "Ancak, bu makus talih, esarete asla boyun eğmeyen, hürriyetini her şeyden önemli gören soydaşlarımızın imanı, iradesi ve gücüyle sona ermiştir." dedi.
Erbaş, dün, Karabağ Zaferi'nin yıl dönümü olduğunu anımsatarak, dost ve kardeş Azerbaycan'a bu kutlu zaferinden dolayı tebriklerini iletti. Geçen hafta Karabağ'a yaptığı ziyarete ilişkin izlenimlerini paylaşan Erbaş, "İnşallah, bu birliğimiz beraberliğimiz böyle işgallerin olmasını engelleyecektir. Gücümüz birleştiğinde hem tarihimiz hem coğrafyamız hem de memleketlerimiz daha güçlenecektir." ifadelerini kullandı.
Erbaş, tarih sahnesinde güçlü kılacak en temel etkenin başta inanç olmak üzere, ortak değerler ve ortak idealler olduğuna işaret ederek, şöyle devam etti:
"Bu bakımdan kendi aramızda dil, tarih, edebiyat ve mefkure birliğini temin edecek, güçlendirecek ve geleceğe taşıyacak daha büyük adımlar atılması elzemdir. Bu noktada öncelikle ilişkilerimizin güçlü bir kurumsal temele ve ileri düzeyde iş birliğine kavuşturulması gerekmektedir. Bu adım, küresel etkiler, tehditler ve kültürel savrulmalar karşısında sağlam bir duruş sergilemek açısından çok büyük bir önem arz etmektedir. Bunun için öncelikle ortak değerlerimizin korunması, yaşatılması ve nesillerimize en güzel şekilde aktarılması için azami gayret göstermeliyiz. Feraset ve basiretle hareket ederek barışın, adaletin, iyiliğin ve güzelliğin yeryüzüne egemen olması için var gücümüzle çalışmalıyız. Bütün insanları kucaklayacak bir adalet ve merhamet duygusunu kökleştirmek, inançların istismar edilmesini engellemek ve özellikle din üzerinden terör ve anarşi oluşturulmasının önüne geçmek için ciddi çalışmalar yapmalıyız."
Erbaş, bu bağlamda Diyanet İşleri Başkanlığının, kurulduğu günden bu yana Türkiye'de ve 1971'den itibaren de farklı ülkelerde yaşayan soydaş ve dindaşlara yönelik hizmetlerini aralıksız sürdürdüğünü belirterek, başta Türkiye olmak üzere, tüm medeniyet coğrafyasında ilim, fikir ve hizmet müesseseleri üreterek insanlığın dini, ahlaki, maddi ve manevi ihtiyaçlarına cevap vermek için büyük bir özveriyle çalıştığını anlattı.
Başkanlığın, İslam dininin barış ve esenlik çağrısını farklı kıtalara ulaştırmak amacıyla birçok faaliyette bulunduğuna da işaret eden Erbaş, bu kapsamda Türk Cumhuriyetlerinin, hizmet alanları içerisindeki yerini son derece önemsediklerini ifade etti.
Din görevlileri tarafından soydaş ve dindaşlara din hizmeti sunulduğunu aktaran Erbaş, Türk Cumhuriyetlerinden gelen öğrencilere ve mahalli din görevlilerine yönelik imam hatip liselerinden doktora programlarına varıncaya kadar kapsamlı eğitim programları yapmaya çalıştıklarını söyledi.
Dini Yüksek İhtisas Merkezleri ve Hizmet İçi Eğitim merkezlerinde de Türk Cumhuriyetlerinden gelen hocalara hizmet içi eğitimler verildiğini kaydeden Erbaş, "Diğer yandan kardeş toplumlar arasında bilgi, duygu, hafıza ve gündem birliğini sağlamak adına çeşitli yayın faaliyetleri yapılmaktadır. Bu çerçevede Başkanlığımızca hazırlanan eserler ilgili ülkelerin dillerine çevirerek mahallinde basımını gerçekleştirip dağıtılmaktadır. Bununla birlikte DİB-TDV iş birliği ile bölgede camiler, okullar, medreseler inşa edilmekte ve yürütülen hizmetler için ayni ve nakdi yardımda bulunulmaktadır." dedi.
Erbaş, tüm bu faaliyetleri ortak inancın, tarihin ve medeniyetin yüklediği sorumluluk bilinciyle yerine getirdiklerini aktararak, şöyle devam etti:
"Allah'ın izni ve inayetiyle bizi birbirimize yaklaştıracak, bizi bir kılacak faaliyetlerimize bundan sonrada büyük bir gayretle devam edeceğimizi ifade etmek isterim. Bu bağlamda Türk Cumhuriyetlerimizle birlikte ülkelerimiz ve toplumlarımız arasındaki kardeşlik bağlarını güçlendirmek, her alanda istişare ve iş birliği imkanlarını artırmak, bölgesel gelişmeleri değerlendirmek ve fikir teatisinde bulunmak amacıyla periyodik olarak istişare toplantılarının düzenlenmesinin isabetli olacağı kanaatindeyim."
Erbaş, sempozyumda sunulacak tebliğler, yapılacak müzakere ve çalışmaların hayırlı sonuçlara vesile kılmasını dileyerek, sempozyumda emeği ve katkısı bulunan herkese teşekkürlerini iletti.
"30 yıl önce yükselen bağımsızlık bayrakları tarihe dönüş yolunda bir ilk safha olmuştur"
Yükseköğretim Kurulu (YÖK) Başkanı Erol Özvar da sempozyumun hayırlı olması ve ülkeler için güzel neticeler getirmesi dileklerini ileterek, emeği geçenlere teşekkür etti.
Bugün Asya'daki Türklerin bağımsızlık bayraklarının yeniden yükselişi bağlamında bu toplantının yapıldığının belirterek, "Böyle zamanlar hem geçmişin muhasebesi hem de geleceğe dair düşünmek için elverişli vesilelerdir." dedi.
Özvar, bundan 30 yıl önce "Asya Türklüğü"nün tarihe dönüş anlamında önemli bir kavşaktan geçtiğini anlatarak, "30 yıl önce yükselen bağımsızlık bayrakları tarihe dönüş yolunda bir ilk safha olmuştur. Sovyetlerin çöküşü Asya Türklüğünün hürriyete kavuşmasına vesile olmuştur. Bununla beraber bağımsız bir devlete sahip olmak elbette tek başına yeterli değildir. Türk dünyasını, başka dünyaların iradesi altına almaya, ona bağımlı kılmaya çalışanlara karşı hür, özgür bir tarih öznesi olabilmek kendi dünyamızı keşfetmeyi gerektirir." diye konuştu.
Özvar, Türk dünyasının "nasıl bir dünya" olduğu sorusunu yönelterek, "Türk dünyası hatırladığımız bir dünyadır. 20'inci yüzyıla kadar yaşanan, dinamik bir Türk dünyası varken, 20. yüzyılda Rus egemenliğinin Sovyet versiyonuyla birlikte 100 yıllık bir parantez ortaya çıkmıştır. Bizler bu dünyanın parçaları olarak, inkıtaya uğratılmış bu dünyayı yeniden hatırlamak üzere bir arada bulunuyoruz. Gelecekte işleyen kültürel, iktisadi, teknolojik, politik boyutlu olarak bir dünya inşa edebilir miyiz? sorusu etrafında buradayız." ifadelerini kullandı.
Bağımsızlıklarının 30. yılında Türk Cumhuriyetlerinin temel meselelerini artık çözmüş olduklarını gördüklerini dile getiren Özvar, şöyle devam etti:
"Geçtiğimiz 30 yılın Asya'ya, Asya Türklüğün yeniden nüfuz etme çabaları ile geçtiğini de müşahede etmeye devam ediyoruz. Muhtelif küresel ve büyük güçlerin bölgeyi kendine bağımlı kılma arayışında olduğuna da tanıklık ediyoruz. Dünya perspektifinden baktığımızda bunun anlamı muhtelif dünyaların, dünyamızı bir kez daha irade altına almaya çalışmalarıdır. Gelecek 30 yılın esas gündemi bu şekilde biçimlenecektir diye düşünüyorum. Geçtiğimiz 30 yıldan daha farklı ve zor olabilecek bir 30 yıla giriyoruz bu dönemde, bu nedenle muhtelif fay hatlarının yeniden hareketlenebileceğini öngörebiliriz."
Türk Cumhuriyetlerinde dinamik ve yoğun bir genç kuşak bulunduğunu anlatan Özvar, şunları kaydetti:
"Bu kuşağın eğitimi ve geleceği hazırlanması hayati önemi haizdir. Bahsettiğimiz genç kuşakları istismar etmeye çalışacak pek çok güç olduğu açıktır. Dolayısıyla bu genç kuşakları gören, gözeten, onları dinleyip, onlara sahip çıkan, beklentilerini karşılayan bir yaklaşım Türk Cumhuriyetlerinin iç istikrarları açısından da dünyamız için de fevkalade önemlidir, diye düşünüyorum. Yükseköğretim Kurulu olarak, Türk dünyasındaki yüksek öğretim kurumlarıyla olan ilişkilerimiz son yıllarda fevkalade önemli mesafeler kat etti. Ahmet Yesevi Üniversitesi, bu iş birliklerinin en somut örneklerinden bir tanesidir. Önümüzdeki yıllarda yüksek öğretim alanındaki ilişkilerimiz iş birliklerimiz giderek artacaktır. Bilhassa burada altını çizmek isterim ki Türk Yükseköğretim Kurulu olarak önümüzdeki günlerde Türk dünyasının en önemli ülkeleri ile yüksek öğretimde fevkalade önemli bazı kurumsal anlaşmalar imzalayacağız, mutabakat zabıtları imzalayacağız."
Özvar, Türk dünyası ile Türkiye Cumhuriyeti arasındaki kültürel ve entelektüel ilişkilerin, yüksek öğretim üzerinde, ilmi çalışmalar, öğretim elemanı, öğrenci hareketliliği üzerinden giderek artacağını da ifade etti.
Canlı bir Türk yükseköğretim alanı inşa edileceğini de bildiren Özvar, "Bunun alt yapısını ilgili bakanlıklarla geçtiğimiz günlerde tekrardan mütalaa ve müzakere ettik. Bunun da hayırlı olmasını Cenabı Hak'tan niyaz ediyorum." dedi.
"Bir durum muhasebesi yapacağız"
Kültür ve Turizm Bakan Yardımcısı Serdar Çam ise sempozyumda zengin bir çalışma yapılacağını belirterek, "30 yılı tamamlamanın gururunu, haklı mutluluğunu değerlendirirken aslında sadece mutluluğumuzu ve anma töreni yapmayacağız, bir durum muhasebesi yapacağız. Neleri başarabildik, neleri daha fazla çalışarak, başarmamız gerekiyor, bunları bu vesile ile ortaya koyacağız." diye konuştu.
Sempozyumun 30 yılın ardından, bundan sonraki süreçte daha neler yapılması noktasında önemli bir açılım sağlayacağına işaret eden Çam, aynı zamanda gelecek 30 yılları planlamak açısından da önemine dikkati çekti.
Dışişleri Bakan Yardımcısı Yavuz Selim Kıran ile Ahmet Yesevi Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Prof. Dr. Muhittin Şimşek'in de konuşma yaptığı sempozyuma, Türk Cumhuriyetlerinin Ankara büyükelçileri, ilgili kurum başkanları ile akademisyenler katıldı.
Sempozyum kapsamında, bugün yüz yüze yarın ise çevrim içi yapılacak oturumlarda, 30 yıllık süreçte Türk Cumhuriyetleri arasındaki siyasi, ekonomik, kültürel ve bilimsel ilişkiler değerlendirilecek, bu dönem boyunca gündeme gelen konular ve sorunlar ele alınacak.