12 Mayıs 2022 23:08
"Bütün Türk edebiyatını terazinin bir gözüne Dede Korkut Kitabı'nı da diğer gözüne koysanız Dede Korkut ağır basar.” Fuat Köprülü'nün tanımlaması Dede Korkut Hikâyeleri'nin önemine yapılmış atıflardan birisi.
Oğuzların geçmiş hayatına dair önemli ipuçları veren Dede Korkut Hikâyeleri, Türk dilinin ve Edebiyatı’nın en önemli eserleri arasında yer alıyor. Bu kıymetli dil ve edebiyat yadigârı içerisinde Türklerin geçmiş dönem yaşayışları hakkında önemli folklorik unsurlar barınıyor. Bunun yanı sıra eserde Oğuzların örfleri, adetleri, aile ve ahlaki yapıları, inanç sistemi, hayat tarzı, eğlence, yeme içme, kılık kıyafet ve yaşadığı coğrafya gibi birçok konuda detaylar bulunuyor.
Dede Korkut Hikâyeleri; İslam dini ile tanışan Oğuz boylarının hikâyelerini gün yüzüne çıkardı.
Büyük heyecan: Yeni nüsha bulundu
Yakın zamana kadar Dede Korkut Hikâyelerinin dört nüshası biliniyordu. Bunlar Dresden, Vatikan, Türk Tarih Kurumu ve Günbed-Kavus nüshaları olarak adlandırılıyor. Bu nüshalar biline dururken bilim dünyasını heyecanlandıran bir gelişme yaşandı.
Dede Korkut Hikâyeleri’nin yeni bir nüshasının ortaya çıktığı duyuruldu.
Bursa nüshası adı verilen yeni nüshanın bulunma sürecini, içeriğini, diğer nüshalarla benzer ve farklarını Kütahya Dumlupınar Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ersen Ersoy’a sorduk.
Dede Korkut’un yeni nüshası nasıl bulundu?
Prof. Dr. Ersoy, yeni nüshanın bulunmasına ilişkin şu yanıtı verdi:
“21 Şubat 2022 tarihinde kitap koleksiyoneri dostumuz Mehmet Yayla’dan bir mesaj aldım. Hatırı sayılır bir yazma eser koleksiyonu bulunan ve özellikle geleneksel okçuluk ile alakalı yazmalara merakı olan Mehmet Bey, mesajında Bursa Muradiye’de bulunan ve Bursa Büyükşehir Belediyesi tarafından 2018 yılının ocak ayında hizmete açılan Muradiye Kuran ve El Yazmaları Müzesinde Dede Korkut hikâyelerinin bir nüshasının bulunduğunu söyledikten sonra bu nüshanın malum olup olmadığını sordu. Müzede sergilenen yazmadan çektiği bir resmi de mesajına eklemişti. Yazmanın ilim âlemince meçhul bir nüsha olduğunu fark ettim. Biraz soruşturduktan sonra yazmanın Bursalı antikacı İbrahim Koca tarafından 2018 senesinin sonlarında müzeye bağışlanmış olduğunu öğrendik. 2019 yılında sergilenmeye başlanan bu kıymetli eser, Mehmet Bey tarafından bu senenin şubat ayının sonlarında fark edilinceye kadar kimsenin dikkatini çekmemişti. Her ne kadar global salgından ötürü bir dönem pek çok kurum kapalı kalmışsa da nüshanın 2019-2022 yılları arasında herkesin ziyaretine açık bir şekilde sergilendiği halde kimsenin dikkatini çekmemesinin üzücü bir durum olduğu aşikâr.
Yazmanın keşfinin sosyal medyada tarafımızdan paylaşılması sonrasında dil ve edebiyat alanında çalışan ya da bu alanlara ilgi duyan pek çok kişi teveccüh gösterdi. Eserin ilim âleminin istifadesine sunmak maksadıyla bu tıpkıbasım gerçekleştirildi. Bundan sonraki çalışmalarda muhtelif araştırmacılar tarafından metnin Latin harflerine aktarılacağı ve metinle ilgili diğer nüshalarla karşılaştırmalı çalışmaların yapılacağı muhakkak. Bu tıpkı basımın neşrinde Bursa Büyükşehir Belediyesi Kültür Dairesi çalışanlarının gayret ve himmetlerini anmak da lüzumlu bir vazife.”
Kuyudatın önemi nedir?
Prof. Dr. Ersen Ersoy kuyudatın ne olduğu ve önemine ilişkin şunları söyledi:
“El yazması eserlerde kuyudat olarak adlandırılan metin dışında yazmanın kaça satıldığı, kimin mülkiyetinde olduğu, müellifin kaleminden mi çıktığı, müstensih tarafından mı yazıldığını beyan eden kimi kayıtlar bulunur. Maalesef Dede Korkut hikâyelerinin Bursa nüshasında bu kayıtlardan hiçbiri bulunmuyor. Ferağ kaydı dışında adı geçen kayıtlar genellikle vikaye ya da zahriye denilen ve esas metinden önce gelen boş sayfalarda bulunur. Bu kayıtlar bulunmadığından yazmanın tam olarak tarihlendirilmesi mümkün olamamaktadır.”
Yeni bulunan nüsha ne zaman yazıya geçirilmiş olabilir?
Prof. Dr. Ersoy, Bursa nüshasının muhtemelen 16. asırda yazıya geçirilmiş olduğuna işaret ederek bilim dünyasındaki görüşleri şu şekilde anlattı:
“Yazmaları tarihlendirmek maksadıyla laboratuvarlarda bazı işlemler uygulansa da bunlar da 100-150 yıllık yanılma payı ile sonuç vermektedir. Yazmanın tahminen ne zaman yazıya geçirilmiş olabileceğini hat tarihi ve yazmalarla uğraşan bazı hocalara sorduk. Hat tarihinin ülkemizdeki en yetkin isimlerinden biri olan Uğur Derman’a arkadaşımız Sıtkı Çoban vasıtasıyla meseleyi sorduğumuzda tahminen 16. asır cevabını aldık. Yine yazmalarda hususunda uzman olan ve kendisi de çok sayıda yazmaya sahip olan Prof. Dr. M. Fatih Köksal da yazmanın en erken 16. en geç 17. yüzyılda istinsah edilmiş olması gerektiğine dair kanaat bildirdi.
Dede Korkut nüshaları ile alakalı çok sayıda çalışması bulunan Prof. Dr. Saadettin Özçelik ile yaptığımız görüşmede kendisi Bursa nüshasının Dresden ve Vatikan’a nüshalarına göre çok da önce yazıldığını düşündüğünü, ortak hatalardan dolayı aynı koldan gelmelerinin gerektiğini ifade etti. Bunun dışında zengin bir yazma eser koleksiyonuna sahip olan, yazma tamiri ve geleneksel kâğıt üretiminde vukufu bulunan Prof. Dr. Rıfat Kütük de imlada karakterlerin aralıklı olduğunu ve birbiri üstüne binmediğini ifade ettikten sonra yazmanın 15. asrın sonları ile 16. asrın ilk yarısında yazılmış olabileceğini ifade etti. Yuvarlaklaşmanın sürdürülmesindeki hassasiyet, ortografik hususiyetler ve konu ile ilgili uzmanların ittifakı sonucunda yazmanın muhtemelen 16. asra tarihlendirilmesi gerektiği anlaşılıyor.”
Bursa nüshasının içeriği nasıl, içinde kaç boy bulunuyor?
Dede Korkut hikâyelerinin Bursa nüshasında Dresden varyantındaki gibi on iki boy bulunduğu ve Bursa nüshasında mukaddime bölümünün bir kısmının eksik olduğu bilgisini veren Ersen Ersoy, nüshanın içeriği hakkında şu detayları paylaştı:
"Özellikle ilk kısımlarda sayfalar birbirine karışmış. Bursa yazmasındaki bütün boylar Dresden nüshasındaki sırayı takip ediyor. Hikâyelerin başlıkları ve soylamaları haber veren ifadeler tıpkı Dresden nüshasında olduğu gibi kırmızı mürekkep ile yazılmış. Soylama cümlelerinin sonuna kırmızı mürekkeple nokta konmuş."
"Bursa ve Dresden nüshalarının benzerlikleri çok fazla olsa da bunlar birebir aynı değil. Muhtemelen her iki nüsha da aynı koldan geliyor. Buna bir örnek vermek gerekirse bazı naşirlerce çaya baksa diye okunan ve anlamlandırma güçlüğü yaşanan ibare Bursa nüshasında açıkça çapa baksa şeklinde yazılmış olup atını seyirtip baksa şeklinde anlamlandırılarak çözüme kavuşmuş olacak."
Peki Dede Korkut kimdir?
Oğuzların kanaat önderi olarak bilinen Dede Korkut, göçebe Türklerin akıl hocalığını yapan, bozkır hayatının geleneklerini ve törelerini çok iyi bilen, gelecekten haber veren bilici, kopuz çalıp destanlar anlatan bir halk ozanı.
Ali Şîr Nevâî, Dede Korkut’un Türkler arasında önemli bir yere sahip olduğunu ifade ediyor. O aynı zamanda Kazak-Kırgız bahşılarının pîri olarak da tanınıyor. Şamanizm kökenli bir menkıbeye göre Korkut adlı bir şaman Kırgız şamanlarına kopuz çalmayı ve türkü söylemeyi öğretmiş.
Dede Korkut Hikâyeleri’nin mekânı neresi?
Dede Korkut Hikâyeleri genel çerçevede bakıldığında Oğuzların kendi aralarında ve kafirlere karşı yaptıkları mücadeleleri destansı şekilde anlatıyor.
Hikâyelerin mekânı Kuzeydoğu Anadolu ve Azerbaycan’da bulunan Oğuz (İç Oğuz -Taş Oğuz) diyarı. Dede Korkut Hikâyeleri’nin 15. yüzyılın ikinci yarısında yazıya geçirildiği tahmin ediliyor. Kitabın yazıldığı yer olarak ise Akkoyunluların hüküm sürdüğü alan, yani bugünkü Kars ve Erzurum dolaylarındaki yerler ile Azerbaycan saha kabul ediliyor.
Hikâyelerin dil özellikleri
Genel olarak Azerbaycan Türkçesinin dil özelliklerini gösteren Dede Korkut Hikâyelerinde başta Kıpçak lehçesi olmak üzere öteki Türk boylarının dillerinden ve Moğolcadan geçmiş bazı kelimeler göze çarpıyor.
Hikâyelerde olayların anlatılışı mensur olarak yer alırken seslenme ve diyaloglar genel itibariyla manzum şekilde verilmiş. Ahenkli bir şekilde birbiri ardına sıralanan akıcı cümleler ve secili ifadeler orijinalliği bakımından diğer mensur eserlerden ayrılıyor.
Prof. Dr. Ersen Ersoy son olarak, karşılaştırmalı çalışmalar neticesinde Bursa nüshasının soru işaretli pek çok hususu açığa çıkaracağının altını çizdi.