02 Ocak 2023 13:51
Haliç’in girişine gerilen zincir, muhteşem kubbesiyle Ayasofya, At Meydanı ya da Topkapı Sarayı’ndaki bir tören…
Bir zamanların İstanbul’u yüzlerce yıl önce çizilen gravürlerde yaşıyor.
İstanbul köklü ve göz kamaştıran tarihiyle yüzyıllar boyunca pek çok gravüre konu oldu.
Fotoğrafın henüz icat edilmediği yıllarda çizilen gravürler sadece bir kenti değil, tarihi de kayıt altına alıyor.
Özellikle Batılı gravür ustaları İstanbul’u sık sık konu etti. Çünkü Osmanlı’nın ihtişamı ve onun başkenti İstanbul, Avrupa'da büyük merak uyandırıyordu.
Sanat Tarihçisi Hayri Fehmi Yılmaz, “Türkiye’yi ziyaret eden Avrupalı seyyahlar ve sefirler İstanbul’a yanlarında böyle ustalarla gelirdi. Bunlar birtakım görseller hazırlardı. Sonra da bunlar Avrupa’da basılırdı. Özellikle Türkiye’ye yönelik özel bir ilgi olduğunu biliyoruz” diyor.
İstanbul, hatta Türkiye için gravürlerin önemli bir tarihi kaynak olduğunu söyleyen Yılmaz, şöyle devam ediyor:
“1850’lerde fotoğrafın kullanılmaya başlanmasına kadar gravür çok sevilen ve çok yaygın kullanılan bir malzeme olmuş. Bizim için bunlar hem mimarlık tarihi hem sosyal hayat hem kostümler gibi pek çok konu için olağanüstü bir kaynak.”
İstanbul Kitaplığı’nda korunan gravürler
Neyse ki bu gravürlerin çoğu günümüze dek ulaştı. Çelik Gülersoy Vakfı İstanbul Kitaplığı da zengin bir gravür koleksiyonuna sahip. Koleksiyondaki gravürlerin 200 kadarı İstanbul Kitaplığı’nın duvarlarını süslüyor. Yılmaz, bu gravürler hakkında şu bilgileri veriyor:
“İstanbul’u tanımlayan 15’inci yüzyılla 19’uncu yüzyılın sonuna kadar bir süre içerisine kadar dağılır bu koleksiyon. İstanbul tarihinin en erken dönemlerinden Osmanlı’nın sonuna kadar geçen süreci anlatır. Bazıları yapıları, bazıları sosyal hayatı bazıları da İstanbul tarihindeki çok önemli anları gösteren gravürlerdir.”
Gravürler özenle muhafaza ediliyor
Kitaplığın koleksiyonunda İstanbul’un günlük yaşamına ilişkin pek çok gravür de bulunuyor. Sokakta karşılaşılan bir seyyar satıcı, kadınların günlük hayatı ya da çeşme başında bir an… “Hem kentteki tipleri, kostümlerini tanıtıyor hem de onları bitişiğinde bulundukları o anıt eserin boyutlarının algılanması için bir ölçek gibi kullanıyor” diyerek gravürleri anlatan Yılmaz, şöyle devam ediyor:
“Bunlar topografik olarak ayrılmış. Sarıyer, Tarabya, Beyoğlu, Sultanahmet, Fatih gibi semtler ayrı kutular içerisinde muhafaza ediliyor. Kitaplardan ayrılmış sayfalar halinde tekil örnekler ve gravürlü kitaplarımız da var. Bu gravürlü kitaplar da ayrı bir grubu oluşturuyor.”
İlginç gravür hikayeleri
İstanbul Kitaplığı’ndaki gravürlerin her biri birbirinden değerli... Ancak içlerinde öyleleri var ki, gerçekten çok önemli. Yılmaz, kitaplıkta bulunan bazı önemli gravürler hakkında ayrıntı veriyor:
“Benim en çok heyecanlandığım gravürlerden biri Hartmann Schedel’in İstanbul’la ilgili 1490’lara tarihlenen gravürü… Bu aslında kentin anlatılması için çok ilginç bir özet. İstanbul’u en önemli yapılarıyla tanımlamaya çalışıyorlar. Bunu muhtemelen kenti hiç görmeyen bir usta, gravür haline getirmiş. Haliç bir tarafta Galata bir tarafta… Haliç’in girişine zinciri yerleştirmiş çünkü bu meşhur bir hikaye. Ve Ayasofya çok büyük bir anıt çok büyük bir kubbesi olan muhteşem bir bina. Baktığınızda hem tanıdık hem çok yabancı. Sanatçı kendi yaşadığı şehirde, Avrupa’da gördüğü yapılara benzer yapıları oraya yerleştirmiş. Bu da gravürlerde çokça karşımıza çıkan bir şey. İmgeyi yaşatıyor fakat tabii detaylar gerçekçi değil. Ancak yine de İstanbul’u etrafındaki surları, bir ucundaki sarayı, Ayasofya’yı, hipodromu, tüm bu kalıntıları bu gravür üzerinde izleyebiliyoruz.”
Bir diğer önemli gravür de hipodroma ait. Pambinio tarafından hazırlanan ve 15’inci yüzyıla tarihlenen gravür daha geç tarihlerde basılmış.
Saraydaki gündelik yaşam da gravürlerde
Osmanlı saraylarındaki gündelik yaşamın çizildiği gravürlere de sıklıkla rastlanıyor. Bununla ilgili en önemli çalışmalar Dohso’nun hazırladığı sahneler. Dohso’nun hazırladığı 3 büyük cilt halindeki gravürler İstanbul Kitaplığı’nın önemli parçaları arasında yer alıyor.
“Bu gravürlerde konak hayatı var. Konakta harem ve onun çevresinde hayatın nasıl geçtiği anlatılıyor. Hanımların hayatı, Topkapı Sarayı, saraylardaki törenler canlandırılıyor. Bu açıdan çok ilginç. Sonra bütün imparatorluğun tipleri, aynı zamanda İstanbul’daki tipleri de tanımlıyor. Törenler çok etkileyici. Padişahın cuma selamlığına çıkışı ve geri dönüşü gibi konular heyecanla resmedilmiş. Avrupa’da da bayağı ilgi görmüş.”
Gravürler hem İstanbul’u hem de Osmanlı dönemini ve o dünyanın insanlarını tanımak için önemli bir kaynak. Öyle ki halen mimar ve tarihçiler bu gravürleri kaynak olarak kullanmaya devam ediyor.