30 Mayıs 2024 11:34
Yunanistan'ın Kavala şehri yakınlarındaki Nea Karvali'de (Yeni Gerveli) bulunan Kapadokya Araştırmalar Merkezi, 100 yıl önce Türkiye ile yapılan nüfus mübadelesinde, Yunanistan'a giden Kapadokyalı mübadillerin yanında taşıdığı eşyalardan oluşan koleksiyonuyla dönemin Anadolu kültürüne ışık tutuyor.
Yunanistan'daki Kapadokya Araştırmalar Merkezi Başkanı Kaplanis Yosifidis, yüzyıl önce yapılan nüfus mübadelesinde Anadolu'dan Yunanistan'a gelen Rumların beraberinde getirdiği eşyalardan oluşan özel koleksiyonu ve ailesinden kendisine miras kalan Anadolu sevgisini AA muhabirine anlattı.
Türkiye ile Yunanistan arasında 1923'te imzalanan Lozan Antlaşması'na göre, iki ülke arasında bir kısım nüfus karşılıklı yer değiştirdi.
Bu süreçte bugünkü Aksaray'ın ilçesi Güzelyurt'tan, eski adıyla Gelveri'den ayrılıp Yunanistan'da hayat kuran mübadiller, Kavala yakınlarındaki yeni yerleşim yerlerine de "Yeni Gelveri" anlamına gelen "Nea Karvali" ismini verdi.
Mübadillerin, yanlarına aldıkları özel eşyalar, bugün "Nea Karvali"de kurulan Kapadokya Araştırmalar Merkezinin özel koleksiyonunda sergileniyor.
O dönem çoğu Yunanca bilmeyen, ana dili Türkçe olan Kapadokyalı mübadiller, Nea Karvali'de dil öğrenip hayata yeniden başlasa da Anadolu kültürünü ve sevgisini yeni nesillere aktararak yaşatmaya devam ediyor.
Amaç Kapadokya geleneğini yaşatmak
Yosifidis, 1987'de kurulan merkezin kuruluş amaçlarını şu sözlerle aktardı:
"Kapadokya Araştırmalar Merkezinin amacı Kapadokya geleneğini araştırmak ve korumak. Kapadokya'daki insanlarla, Yunanistan'a gelen insanlar arasındaki bağları ve dostluğu mümkün olduğunca geçmişteki kültürel ve tarihi öğeleri kullanarak güçlendirmek de hedefimiz."
Rumların Kapadokya'dan getirdikleri, Kapadokya Araştırmaları Merkezi Müzesi'nde sergileniyor
Yosifidis, nüfus mübadelesinde en son göç eden gruplardan birinin Kapadokyalılar olduğunu belirterek, "Böylelikle taşıyabildikleri kadar çok eşyayı yanlarına almayı başarabildiler. Ne mutlu ki biz de müzemizde böyle zengin bir koleksiyona sahip olabildik." dedi.
Yosifidis, 1995'te merkeze ait müzenin de Avrupa Müzeler Komitesi tarafından "Yılın Avrupa Müzesi" ödülüne layık görüldüğünü aktardı.
Çok boyutlu koleksiyona sahip olduklarının altını çizen Yosifidis, koleksiyondaki en zengin bölümün ise mübadele komisyonlarınca organize edilerek taşınan manastır eşyaları olduğunu ifade etti.
Yosifidis, kilise gereçleri, ikonalar, din görevlilerinin kıyafetleri gibi manastır ve kiliselere ait eşyalarla özellikle kadınların adak adayarak kiliseye hediye ettikleri kıyafetlerin de koleksiyonda önemli yer tuttuğunu kaydetti.
Farklı milletlerin birlikte yaşaması kültürü
Manastırlara adak için verilen kıyafetlerin satışı ya da imhasının yasak olması nedeniyle asırlardır saklanan kıyafetlerin bugüne taşınabildiğini aktaran Yosifidis, geleneksel kıyafetler koleksiyonunda Kapadokya'da yaşamış Türk, Rum, Ermeni ve Yahudiler dahil her milletten kişiye ait giysi bulunduğunu belirtti.
Yosifidis, içlerinde iki gelinliğin de yer aldığı bu kıyafet koleksiyonunun, milletlerin bir arada yaşamasını temsil edecek şekilde, bir düğünde buluşmuşçasına dizayn edilerek Yunanistan'da farklı kentleri gezecek sergi düzenleneceğini vurguladı.
Koleksiyonda, Kapadokya halıları, seramikleri gibi el sanatlarının en güzel örneklerinin bulunduğunu belirten Yosifidis, bunun yanı sıra mutfak eşyaları, takılar gibi kişisel eşyaların da koleksiyonda yer aldığını ifade etti.
Yosifidis, Necmettin Erbakan Üniversitesi ile ortak projelere imza attıklarını, bu çalışmaların yıl sonunda kitaplaştırılacağını dile getirdi.
Mübadillerin uzun yolculuğu
Yaklaşık 370 bin Kapadokyalının Niğde, Kayseri, Aksaray ve Konya'dan yola çıkarak Ereğli'ye geldiğini, buradan trenle Mersin'e geçtiklerini anlatan Yosifidis, Kapadokyalı mübadillerin Mersin Limanı'ndan organize şekilde gemilerle Yunanistan'a ulaştığını anlattı.
Yosifidis, mübadillerin çoğunlukla Atina, Selanik, Volos, İgumeniça, Kerkira, Girit, Dedeağaç ve Kavala gibi liman bulunan kentlere geldiğine dikkati çekerek, Kapadokyalı mübadillerin bu şekilde Yunanistan'ın dört bir köşesine dağıldığını kaydetti.
Kendisiyle aynı adı taşıyan dedesi Kaplanis'in mübadele öncesinde Kapadokya'da belediye başkanı olduğunu belirten Yosifidis, dedesinin Kapadokya'ya ait harita, ferman ve arşiv belgelerini de beraberinde getirdiğini ve bunların da özel arşivlerinde muhafaza edildiğini söyledi.
Mübadeleden sonra da yeni nesillere taşınan dostluklar
Yosifidis, ailesinin evde hep Kapadokya'dan güzel sözlerle bahsettiğine işaret ederek, büyüklerinden öğrendiği Türkçe ile "Öyleydi, böyleydi. Öyle iniyorduk, böyle çıkıyorduk. Evimiz böyleydi, diye anlatırlardı." dedi.
Özellikle büyükannesinin Kapadokya'daki evlerinden büyük bir sevgiyle söz ettiğini dile getiren Yosifidis, bu anlatımlar sayesinde ilk kez 1983'te Güzelyurt'a gittiğinde büyükannesinin evini, adresi biliyormuşçasına kolayca bulduğunu ifade etti.
Yosifidis, ailesinin Güzelyurt'taki evini bulduğunda başından geçen olayı ise şöyle anlattı:
"Kapının önüne gittiğimde içeride insan var sandım. Kapıyı tak tak vurdum. Karşıdaki kayadan bir ses duydum. Pencereden gelen bir ses. 'Elis Elis!' Büyükannemin adı Elizabeth'ti ve kısaca Elis derlerdi. 'Elis, Elis!' diye bir ses geliyordu. Baktım, penceredeki çok yaşlı bir amcaydı. 'Siz nerden bilirsiniz Elis'i' dedim. 'Elis ile beraber oynuyorduk' dedi. Komşusunun çocuğunu gördüğü için çok sevinçliydi. 'Büyükannen bize mahallede ikramda bulunurdu, beraber oynardık. Nasıl? İyi mi?' dedi."
Aradan geçen onlarca yıla rağmen, büyükannesinin mahalleden arkadaşının hala kendisini beklemesinin etkileyici olduğunu vurgulayan Yosifidis, "Kapıyı açtığımda, tam da büyükannemin dediği gibi tüm eşyalar yerindeydi. Çömlekler, küpler, mutfak eşyaları, her şey sanki aradan bir tek gün bile geçmemiş gibiydi. Sonra insanların bana anlattığına göre, giden insanlara duydukları sevgi ve saygı nedeniyle hiçbir şeye dokunmamışlar." diye konuştu.
Yosifidis, dedesinin adının aslında Leon olduğunu ama Kapadokya'da kendisine "Kaplan" lakabıyla hitap ettikleri için Yunanistan'a vardıklarında adını soran memura "Kaplan" dediğini ve böylelikle hem dedesinin hem de kendisinin Türkçe isme sahip olduğunu ifade etti.